Osmanlı dönemi divan edebiyatının önde gelen şairlerinden olup, özellikle "İskendernâme"(1) adlı eseriyle tanınır. Babinger (1982) 'e göre Yahşi Fakih'ten sonra Osmanlı Devleti'nin ikinci tarihçisidir.
Asıl adı Tâceddîn İbrâhîm bin Hızîr'dır. 14. Yüzyılın 2. Çeyreğinde doğduğu tahmin edilir. Doğum yeri konusunda Sivas, Kütahya, Uşak, Amasya arasında fikir birliğine varılamamıştır. 1413 yılında 80'li yaşlarda iken kimi kaynaklara Kütahya'da, kimi kaynaklara göre de Amasya'da ölmüştür. Ahmedî, memleketinde nasıl bir eğitim aldığı bilinmesede, Mısır’a giderek Şeyh Ekmeleddîn’in öğrencisi olduğu; ayrıca orada tıp eğitimi aldığı bilinmektedir. Ahmedi tarihin yanı sıra tıp, astronomi, astroloji, geometri, felsefe, tarih, mitoloji, belagat, dilbilgisi gibi ilimlere de vakıftır. Aydınoğulları’ndan Ayas Bey’in emri altına girmiş ve Aydınoğlu Îsâ Bey’in oğlu Hamza için ders kitapları yazmıştır, sonraki zamanlarda Germiyan Beyi Süleymân Şâh’ın hocası ve müşaviri olmuş, çoğu eserini de ona sunmuştur. Osmanlı hükümdarı Yıldırım Bâyezîd’in hizmetine girmiş, Ankara savaşının kaybedilmesi üzerine Timur’un yanında kalmıştır. Daha sonraları Edirne sarayı Yıldırım Beyazıd’ın oğlu Şehzâde Emîr Süleymân’nın emrinde bulunmuş, son olarak Sultân Çelebi Mehmed’e intisap etmiştir.
8 tevhid, 5 na'at, 2 tercî-i bend, 7 terkib-i bend, 2 muhammes, 75 kaside ve 772 gazelini içerir
Ahmedî, edebiyatımızda daha çok bu mesnevisiyle tanınır. 792’de (1390) telif edilen eserin çeşitli yazmalarındaki farklılıklardan, müellifin eserine bu tarihten sonra da 813 (1410) yılına kadar bazı ilâveler yaptığı anlaşılmaktadır. “Mevlid” bölümü ile “Dâstân-ı Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i Osmân” kısmı daha önceki nüshalarda da bulunmaktadır. Telif tarihi Osmanlı Müellifleri’nde 808 (1405) olarak belirtilmiştir (II, 735). Eser, I. Bayezid’in oğlu Emîr Süleyman’a sunulmuştur.
Süleyman Bey’ın isteği üzerine yapılan, Ahmedî, İranlı şair Selmân-ı Sâvecî’nin aynı ada sahip eserinin çevirisidir. Aslında bir olan çeviri olmasına rağmen mesneviye yaptığı eklemeler eserin farklı bir versiyonunu oluşturmuş ve çeviri onun Ahmedi'nin eserleri arasında yerini almıştır. Cemşîd ü Hurşîd, özellikle hikâye tekniği bakımından önemli bir yere sahiptir. Eserde Çin fağfurunun oğlu Cemşîd ile Rum kayserinin kızı Hurşîd arasındaki aşk anlatılmaktadır. Spor oyunları ile savaş sahnelerini çok güzel şekilde canlandıran şair, metne yerleştirdiği kahramanların ruhî hallerini yansıtan gazeller ve musammatlarla eserini daha ahenkli ve zevkli hale getirmiştir. Mesnevi, aruzun "mefâîlün mefâÎlün faûlün" ölçüsüyle yazılmıştır
Aydınoğulları’ndan Îsâ Bey’in oğlu Hamza Bey için ders kitabı olarak yazılmıştır. eserlerin dili Arapça ve Farsçadır.
Tervîhu’l-ervâh (1403 - 1410)
Tıp konusunda yazılmış bir mesnevidir. Emir Süleyman adına yazılmaya başlanmış ve ilavelerle 1. Mehmede sunulmuştur. Aruzun “mefâîlün mefâîlün feûlün” kalıbı ile yazılmıştır.
Bu Farsça risâle, Reşîdüddin Vatvât’ın (ö. 573/1177-78) Ḥadâʾiḳu’s-siḥr adlı eseri, edebî sanatlara ait açıklamaları özetlenip Farsça örnekleri arttırılarak meydana getirilmiştir. Risâlenin tek nüshası, Konya Mevlânâ Müzesi’nde bulunan bir mecmuada yer almaktadır (nr. 2540/1, vr. 1b-71a). Ahmedî’nin Mirḳātü’l-edeb’i ile daha önce varlığından bile haberdar olunmayan Mîzânü’l-edeb ve Miʿyârü’l-edeb adlı risâlelerini de ihtiva eden mecmua, ilim âlemine ilk defa Nihad Çetin tarafından tanıtılmıştır. Yazma, büyük bir hattat ve müzehhip olan Ahmed b. Hacı Mahmûd el-Aksarâyî tarafından 22 Ramazan 835’te (23 Mayıs 1432) istinsah edilmiştir. Aynı hattat bu mecmuadan başka Ahmedî’nin Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki (Hamidiye, nr. 1082 m.) Divan’ını da istinsah etmiştir (istinsah tarihi 840 [1436]). Eserin önemli bir özelliği, Ahmedî’nin “tevşîh” bahsinde bu sanatı tarif ettikten sonra kitaptaki tek Türkçe örnek olan kendi kasidesinden şu iki beyti vermesidir: “Ey ki âfâk senün hamdün iderler yekser / V’ey ki kuldur sana ber-beste-kemer Rûm u Hazer / Cümle eşrâf-ı zaman senden alur izzet ü câh / Kamu etrâf-ı zemîn kadr ü alâ senden umar.” Bu iki beytin yazmada kırmızı mürekkeple yazılmış (yukarıda altı çizili) harf ve kelimelerinden şu beyit ortaya çıkmaktadır: “Ahmedî kuldur sana beste kemer / İzzet ü câh ü alâ senden umar.” Bu dört mısraın başındaki kelimelerin okunmaması halinde ise ortaya bir rubâî çıkmaktadır. Böylece bu örnekle, Ahmedî’nin Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki divanında da yer alan ve şairin içinde altı kıta, dokuz rubâî, iki beyit bulunduğunu söylediği bu kasidesini daha iyi anlamak mümkün olmaktadır.
Arapça sarf kurallarını anlattığı Farsça yazılmış bir kasidedir. Toplam 195 beyitten meydana gelir ve fâ'ilâtün fâ'ilâtün fâ'ilâtün fâ'ilün aruz ölçüsüyle yazılmıştır.
(1) Türk edebiyatında İskender-nâme geleneği İran’da yazılmış eserlerin örnek alınmasıyla başlamıştır; ancak ortaya konan eserler İran’dakilerin taklidi olmayıp orijinal unsurlar barındırmaktadır. Türk edebiyatında İskender hikâyelerinin çoğunlukla manzum olarak kaleme alındığı görülmektedir. İsmail Ünver, Türk edebiyatında yazılmış mensur İskender hikâyelerinin de İskender tarihi özelliği barındırdığını, çoğunlukla İskender’in tarihî kişiliğini öne çıkardığını ifade etmektedir (bkz. ÜNVER, İsmail. 1975, Türk Edebiyâtı’nda Manzum İskender-nâmeler, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara: AÜDTCF. )
Ahmedî'nin İskendernâme eseri, geniş bir tarih anlatısının sonu olarak dikkat çeker. 8754 beyitten oluşan, en önemli eserler arasında yer alan eserde; başlangıçta İskender'den önce ve sonra tahta geçmiş İran hükümdarları anlatılmakta, ardından Hz. Peygamber, dört halife, Emevî ve Abbâsî halifeleri ile Cengiz Han hanedanının hükümdarlarına yer verilmektedir. Son olarak Osmanlı tarihine odaklanılmaktadır. Bu tarihsel sıralamanın gerekçesi olarak, eserde İskender'in Aristo'dan kendinden önceki ve sonraki hükümdarları anlatmasını istemesi sunulmuştur. Aristo, İskender'e kendisinden önceki hükümdarların hayatını anlatırken, sonraki hükümdarları ancak Hızır'ın bilebileceğini belirtir ve bu kısmı Hızır anlatır.
Babinger, "Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri" adlı eserinde Ahmedî'yi Osmanlı tarih yazarları arasında ikinci sırada zikretmektedir. Ona göre ilk tarih yazan Yahşi Fakih'tir (Babinger, 1982, s. 34). Ahmedî, İskenderneme'nin sonuna Osmanoğulları tarihini işlediği 336 beyitlik tarih metnini de eklemiştir. Ahmedi bu bölüme "Dâsitân-ı Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i Osmân ve Gazv-ı Île be-Küpfâr" ismini vermiştir. İlginç bir biçimde bu bölümde "dâstân" kelimesi tercih edilmiştir. Daha sonraki Osmanlı tarih eserlerine ise genellikle "Tevârîh-i Âl-i Osmân" ismi verilmiştir. Ahmedî, Osmanoğulları tarihini anlatmaya “Bir gazâvetnâme düzeyim sana” hitabıyla başlayarak Osmanlı hükümdarlarının gazâ ruhunu öne çıkarmaktadır. Şair bu bölümde “gazâ, küffâr, gâzî, cihâd” gibi terimleri kullanarak Osmanlı sultanlarını Hakk'ın kılıcı, dinin dayanağı ve kahramanlar olarak tanımlamaktadır.
Gazâ ve cihâd kavramlarının kullanımıyla ilgili olarak Şinasi Tekin'in çalışmasında şu tespitlere yer verilmiştir: Ahmedî'nin eseri içinde “cihâd” kelimesi yalnızca dört yerde kullanılmış, bunlardan ikisi “gazâ” ile birlikte geçmiştir. Buna karşılık, “gazâ” ve bundan türetilmiş “gâzî” kelimelerinin toplam sayısı 24'tür. Bu kelime seçiminin şairin sanat kaygısından kaynaklandığı düşünülmektedir (Tekin, 1976, s. 45). Ahmedî, Osman ve Orhan Bey gibi hükümdarları anlatırken “gâzî, gâziyân” gibi terimleri kullanırken, Konya Sultanı'ın ordusunu “leşker, çeri” olarak tanımlamıştır. Bu ayrım, Ahmedî'nin teknik terimlere dikkat ettiğini göstermektedir.
Yıldırım Bayezit'in ani ölümü üzerine bir ara ortada kalan, hatta Timur'a bile meyillenen şair, eserini en son hükümdar olarak tanıdığı Yıldırım Bayezit'in oğlu Emir Süleyman'a takdim etmiştir (Banarlı, 2010). Şair Süleyman'dan önceki hükümdarların dönemini yazarken olaylara değinmiş ancak Süleyman dönemini anlatırken daha çok methiyeler düzmeyi tercih etmiştir (Akdoğan ve Kutsal 2019).
Ahmedî'nin, Timur'un körüklediği şehzade kavgaları ve Osmanlı topraklarının tehdit altında olduğu bir dönemde böyle bir tarih yazması tesadüf olmayabilir. Belki de Osmanlı'nın güçlenmeye başladığı bu dönemde tarih yazıcılığıyla Osmanlı'nın geleceğine duyduğu inancı yansıtmak istemiştir. Ayrıca, Ahmedî'nin İskender'î bir fatih modeli olarak Osmanlı fetih arzularına örnek sunmak için seçmiş olabileceği düşünülmektedir. Bu eser, belki de sunduğu Emîr Süleyman'ı etkilemede başarılı olamamış olsa da, ilerleyen yıllarda Fatih Sultan Mehmet'ü etkilediği görülmektedir. Nitekim Fatih'in Ahmedî'nin İskendernâme'sini ve Arrianus'un İskender hikâyesini okuduğuna dair bilgiler bulunmaktadır (Kafadar, 1995, s. 78). Bunlar doğruysa, Fatih belki de İskender'î bir kahraman olarak görüp fetih tutkularının anlamını kavramaya çalışmıştır.
Ertuğrul Gazi ve Osman Gazi'nin Anlatıldığı Mısralar:
Maṭla‘-ı Dāsitān
Bir gün ol Sulṭān ‘Alāüddīn Sa‘īd
Ṣordı nolur ḥāl-i ġāzī vü şehīd
Bildi anı kim ġazā key iş olur
Ġāzī_olanuñ ḥaşri bī-teşvīş olur
Ġāzi_olan Ḥaḳ dīninüñdür āleti
Lā-cerem ḫoş olasıdur ḥāleti
Ġāzi olan Tañrınuñ ferrāşıdur
Şirk çirkinden bu yéri arıdur
Ġāzi olan Ḥaḳ ḳılıcıdur yaḳīn
Ġāzi_olur püşt ü penāh-ı ehl-i dīn.
Anı ki_ola Tañrı yolında şehīd
Öldi ṣanma kim diridür ol sa‘īd.
Ḥak ḳatında rızḳ içindedür olar
Ölmediler belki zindedür olar
Bes heves étdi ki_éde ol bir cihād
Ola kim ġāzī uralar aña ad.
Leşkerini cem‘ édüp girdi yola
Gündüz Alp Ertuġrul anuñla bile.
Daḫı Gök Alp u Oġuzdan çoḫ kişi
Olmışıdı_ol yolda anuñ yoldaşı.
Ḳonyadan çün geldi Sulṭān öñine
Ḳatına geldi ḫalāyıḳ yükine.
Baylara i‘zāz u ikrām eyledi
Yoḫsula in’ām u iḥsān eyledi.
Dār-ı küfre ṣaldı oradan çeri
Ki_éller urup öldüreler kāferi.
Anda Ertuġrul çoḫ étdi kār-zār
Lā-cerem oldı cihānda nāmdār.
Urdı bī-ḥadd él ü aldı genc ü māl
Étdi leşker dār-ı küfri pāyimāl.
Ol yörede ṭurdı bir ḳaç vaḳt şāh
Tā ki ola kāfirüñ işi tebāh.
Ṣulḥ-idi Tātār anuñla ol zaman
İşidicek kāfire_olduġın revan.
Bulıban furṣat gérü él urdılar‘
Ahdi bozup gérü kīne ṭurdılar
Bu ḫaberden érdi çoḫ teşvīş aña
Lā-büd oldı gérü dönmek iş aña.
Vérdi ol eṭrāfı Ertuġrula şāh
Ki_éde def‘in ehl-i küfrüñ sāl u māh.
Bu ḳadar fetḥ olıban rūzī aña
Döndi gitdi gérü Ḳonyadın yana.
Uydı anda çoḫ kişi Ertuġrula
Oldur iş kim dāniş-ile ṭoġrula.
Ol gelenlerle göñül berkitdi ol
Ḥaḳ yolına cānını terk étdi ol.
Yüridi Sögüd éline geldi ol
Ḳılıc-ıla ol yöreyi aldı ol.
Bunuñ üstine çü geçdi az zaman
Yüzini dönderdi andan bu cihan.
Gitdi Ertuġrul cihāndan yerine
Oġlı ‘Osmān ḳaldı anuñ yerine
İmāret-i ‘Osmān ve Sīret-i Ū
Oldı ‘Osmān bir ulu ġāzī kim ol
Néreye kim vardıyısa buldı yol.
Her yaña vėrbidi bir bölük çeri
Ki_él uralar ḳatl édeler kāferi.
Bilecüki étdi fetḥ ol nāmdār
Eynegöl-ile daḫı Köpriḥiṣār.
Durmadı her yaña leşker ṣaldı ol
Az zamānda çoḫ vilāyet aldı ol.
Kāfiri yıḫup yaḫup ol nāmdār
Bursa vü İzniki eyledi ḥiṣār.
Eyle taḳdīr étdi Ḥaḳ ‘azze ve cel
Ki_almadın ol ikisin érdi ecel
Ahmedi'nin İskendername'sine Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınlarından Ulaşmak ve Okumak İçin:
Kaynakça
Akdoğan, Y. ve Kutsal, N. (2019). İskendernâme. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları.
Babinger, F. (1982). Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri. (C. Orhonlu, Çev.). İstanbul: Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları.
Banarlı, N. (2010). Ahmedi ve Dasitan-ı Tevarih-i Mülûk-i Âl-i Osman. Journal of Turkology, 6, 49-176.
Kafadar, C. (1995). Between Two Worlds: The Construction of the Ottoman State. Berkeley: University of California Press.
Tekin, Ş. (1976). Gazâ ve cihâd kavramlarının Ahmedî'nin İskendernâme'sindeki kullanımı. Türkoloji Araştırmaları Dergisi, 3(2), 40-50.
Temizel, A. (2003). Ahmedî'nin Bedây'u's-Sihr Fî Şanâyi'i'ş-Şi'r isimli eserindeki Türkçe ve Farsça Şiirleri, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı 14.