Kaşifi
Tarihçi

Osmanlı tarihinin erken dönem gazâvât-nâme örneklerinden biri olan"Gaza-nâme-i Rûm" adlı eseriyle tanınan bir Osmanlı şairidir.

Kaşifi

Kaşifi, 15. ve 16. yüzyılda Osmanlı topraklarında yaşamış bir şair ve yazardır. Özellikle dini ve destansı anlatılarıyla tanınmıştır. "Kaşifi" mahlası, onun eserlerinde hakikati açıklama ve anlatım gücünü yansıtır.

Gazanâme-i Rûm

Bu eser, Osmanlıların gazâ ve fetih faaliyetlerini anlatan bir destandır. Gazâ-nâme, genellikle din uğruna yapılan savaşları konu alır ve bu tür eserler, Osmanlı tarih yazıcılığında sıkça görülür.

Eserin Kapsamı ve Önemi: 

Eser, uzun bir Allah’a hamd ve övgüyle başlar. Ardından, Peygamber Efendimize güzel bir na’t sunulur ve dönemin padişahı Fatih Sultan Mehmed’e methiyelerle devam eder. Daha sonra Allah’a yapılan bir münacaat yer alır ve II. Mehmed’in doğumu hakkında bilgiler verilir. Şehzade Mehmed’in Yıldırım Bayezid’e benzediği belirtilir ve bir müneccimin onun geleceği hakkında olumlu yorumlarda bulunduğu nakledilir.

Eserde, II. Mehmed’in eğitimi kısaca ele alınır ve güvenilir bir kaynaktan nakille ilk cülûsu anlatılır. Ardından, Varna Savaşı öncesinde Sultan Murad’ın, oğlu tarafından savaşa çağrılması ve savaşın gelişim süreci başka bir kaynağa dayanılarak aktarılır. Bu kısımda Firdevsî’den alıntılar da yer alır.

Daha sonra, II. Mehmed’in babası Sultan Murad ile çıktığı seferlere değinilir. Özellikle 1448 Kosova Savaşı ayrıntılarıyla ele alınır. Ancak ifadelerden, II. Mehmed’in padişah olduğu dönemlerde bile babasıyla birlikte Büyük Selçuklu Devleti’ndeki benzer bir “kollektif padişahlık” uygulamasının sürdürüldüğü anlaşılmaktadır.

Eserde, 1444 Varna ve 1448 Kosova savaşlarının anlatımında bazı olaylar kronolojik sıraya uygun verilmemiştir. Örneğin, eserin 25. sayfasından itibaren Varna Savaşı’na yeniden dönülmüştür. Ayrıca, Hızır adında bir şahıstan ve adı belirtilmeyen başka birinden alıntılar yapılmış; Anadolu Beylerbeyi Karaca Bey ile Dayı Karaca Bey birbirinden ayırt edilmeksizin kahramanlıkları anlatılmıştır.

Eser, aniden Sultan Mehmed’in düğününü konu alarak son bulur. Ancak eserde bir son söz ya da feragat kaydı bulunmamaktadır. Bu durum, eserin ya yarım kaldığına ya da devam ettirilmiş olmasına rağmen sonraki bölümlerin günümüze ulaşmadığına işaret etmektedir.

Gazanâme-i Rûm, Varna ve Kosova savaşları sırasında her iki tarafın kullandığı taktikler ve malzemeler hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. Özellikle Osmanlıların ateşli silahlarıyla ilgili detaylar dikkat çekicidir.


Gazaname-i Rum'da Fatih Sultan Mehmed'in Doğumu ve İlk Yıllarının Anlatıldığı Bölüm: 

Sultan Mehmed Gâzî'nin “Hallede Hilafetühû ve Ebbede Devletühû” Doğumu

Bilgileri bakımından çok mu‘teber olan birisi söyle nakletti: “Rûm memleketinde, Kayser’in tahtına oturmus olan Padisâh, zamanının İskender’i gibiydi. Cihân sahibi Padisâh, hükmü altında olan yerlere ‘adâlet dagıtırdı. Kadîm zaman padişahlarından Cemşîd ve Feridûn gibi iyi görüşlü ve kerem sahibiydi. Varlığı cihânın murâdıydı ve cihân ona Sultan Murad diye seslenirdi. Padisâhlar ve sehzâdelerin pek çogu O’nun hizmetindeydi.

Bir gün, dünya görmüs bilge bir zât huzûruna geldi. Sultanın elini öptükten sonra, diz çökerek : “Sultanım! Allah sana fetih ve zafer bahçesinden bir gonca ihsân etti. Güzellikte emsâli görülmemiş bir oğul bahsetti. O’nu gören herkes, ceddi Sultan Bayezid’e benzediğini söyler.”

Bu habere çok sevinen Sultan Murad, her taraftan ‘ilm-i nücûm konusunda bilgisi olan müneccimleri çağırdı. Müneccimlerden, yeni doğmuş sehzâdenin geleceğinden haber vermelerini istedi. Müneccimlikte çok bilgili ve alanında çok mu‘teber olan bir zât su yorumu yaptı: “Sonu hayırlıdır İnsaallah! Güneş Hamel Ayındadır. Merih ise, istenilen mevkide yer almış. Müşteri Yıldızı da Terazi’de yerleşmiş durumda. Kova’da ise Zühre var. Zuhal da ma‘kûl bir burca gitmiş, Ay gibi Sevr’in hizâsında durmaktadır. Bütün bu haller, mevlûd hakkında su durumu izah ediyor: Bu pâk-din sehzâde, Çin ile Bahter hudûduna kadar baştan sona cihânı alacaktır. [8b] Adı, kadîm zaman Padisâhlarından Cem gibi büyüklerle anılacak, ecdâdı gibi bilge olacaktır.”

Duyduklarına çok sevinen Sultan Murad, etrafındakilere altın paralar dagıttı. Çocuğunun pek çok özelliklere sahip olacağını anlayınca, her bakımdan tâm olsun diye Mehemmed (Mehmed) ismini verdi.

Tevârih ‘ilminde kâmil bilgiye sâhip bir zât, sehzâdenin mevlûd tarihi hakkında söyle söyledi:

Doğduğu gün şöyle buyurmuştur: ‘Buna Muhammed denir. Bu dinin koruyucusudur’

Şânlı sultan, şehzâdenin bakıcıya teslim edilmesini istedi. Yaş olarak küçük fakat, ileride büyük insanlar olacak olan çocuklara bakan, akıllı bir bakıcıya verildi. Gönüllerin bahçesi gibi olan bu bakıcı, sehzâdeye kendi cismindeki rûhu gibi iyi baktı. Faydalı gıdâlarla besledi.

Böylece bir buçuk yıl geçtikten sonra Allah’ın verdiği dil ile konuşmaya başladı. Sehzâde, kelimeleri çok şirîn konuşurdu.

Beşinci yılına adım attığında çok zekî birisi olmuştu. Artık iyiyi kötüden ayırt edebiliyordu. Sultan Murad, küçük Padisâhını ögretmene gönderdi. Bu ögretici çok bilge birisi ve zamanının önde gelen egiticilerindendi. Küçük yastaki Sultan, üstâdı ne yazdıysa hepsini tâm okudu. Öyle ki ‘Arapça’da, hoca bir kelime söylemeyi bitirmeden, cümleyi tâm söylerdi. Eline kalem alıp yazı yazma zamanı geldiğinde, hocasının öğrettiğinden yüz kat daha güzel yazardı. Sülüs, Reyhân, Ta‘lîk ve Nesih hatlarını gayet iyi öğrendi. Tabi‘i yapısı ile ‘ilim yolunda epey mesâfe katetti. Ne zaman bir şiir gördüğünde veya duyduğunda, daha güzel bir şiir ile cevaplandırırdı. Şiir konusunda o kadar iyiydi ki, bir şair ile karsılaştığında hemen müşa‘ereye baslardı. On yaşına vardığında, tıp, nücûm ve Me‘ânî ‘ilimlerinde âlimlerle sohbet edecek kadar ilerlemişti.

Aklın aydınlandığı zaman olan bulûğ çağına geldiğinde ise; kılıç, yay ve topuz kullanmakta epey mahâret sahibi olmuştu. Sehzâde o kadar güçlüydü ki, dünyayı yörüngesinden kaldırıp tekrâr yerine fırlatacak zannederdin. Kemen atmakta da, isyancıların boynuna halka atacak derecede iyiydi. Fırlattığı ok ve siper ‘âdetâ taşı parçalardı. Attıgı ok, gece karanlığında dahi, yüzüğün deliğinden geçerdi.İğnenin bezden geçtiği gibi de zırhtan geçerdi. Kılıç tuttuğu elinin kuvvetinden dolayı halk O’na Cihângîr demiştir. Kâfirlerle savaş anında, elinin kuvvetiyle vurduğu gürz, âdetâ Elburz Dağı’nın başını ve beynini parçalardı. Eğlenmek istediğinde, Çevgen oynardı. Devlet islerini de adalet ile idâre ederdi. Yıllarını her bakımdan olgunlaşmaya ve kemâle erişmeye verdi. Pek çok fazileti kesbettikten sonra babasının yanına gitti. Sultan Murad, oğlunu devleti idâre edebilecek fazîletlere sâhip birisi olarak görünce çok sevindi. Yanında oturarak övgüler yağdırdı.

Esmail, M. E. (2005). Kâşifî’nin Gazânâme-i Rûm adlı Farsça eseri ve Türkçe’ye tercüme ve tahlili. Mimar Sinan Güzel Sanatr Ünv. Yüksek Lisans Tezi.


Gazanâme-i Rûm'un M.Ebrahim.M.Esmail Tarafından Hazırlanmış  Tercümesi ve Tahlili (Yüksek Lisans tezi) İçin:

Gazanâme-i Rûm