Seyyid Lokmân Çelebi
Tarihçi, Şehnâmeci

Eserlerinden biri "Kıyâfetü'l-İnsâniyye fî Şemâili'l-Osmâniyye"dir. Bu eser, Osmanlı padişahlarının fizyonomik özelliklerini ve portrelerini içeren önemli bir çalışmadır.

Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Görevlerine dair kayıtlar, daha çok kendi eserlerinden ve tayinlerine dair arşiv belgelerinden tesbit edilebilmektedir. Eserlerinde künyesini Seyyid Lokmân b. Seyyid Hüseyin el-Âşûrî el-Hüseynî el-Urmevî olarak verir. Buradan hareketle Azerbaycan’ın Urumi/Urmiye kasabasından olduğu belirtilmektedir. Osmanlı hizmetine ne zaman, nasıl girdiği bilinmemektedir. Osmanlı hizmetinde olduğuna dair verdiği ilk bilgi Musul’a bağlı Harîr kazasında kadılık yapmasıyla ilgilidir. Harîr kadısı sıfatıyla, 970 Zilkadesinde (Temmuz 1563) Şehrizor beylerbeyiliği merkezi olmak üzere inşa edilen Gülanber Kalesi’nin temel atma töreninde hazır bulunmuş ve Beylerbeyi Muzaffer Paşa’nın isteğiyle ilk harcı kendisi atmıştır. Daha sonra İstanbul’a gelerek nişancı Feridun Ahmed Bey’e ve dolayısıyla Sokullu Mehmed Paşa’ya intisap etti, ardından şehnâmecilik görevine getirildi. Bu memuriyete tayin tarihini eserlerinin birinde 5 Şevval 976 (23 Mart 1569), bir diğerinde Muharrem 977 sonları (Temmuz 1569) olarak verir. Kendi ifadesine göre Şeyh Ebû Said vasıtasıyla, Sokullu Mehmed Paşa’nın Lüleburgaz ve İstanbul’daki medreselerinde müderrislikte bulunan Şemseddin Ahmed Karabâğî ile tanıştırılmış, Feridun Bey’in Sigetvar seferiyle ilgili eserini nazma çekerek hazırladığı ilk denemelerini ona sunmuş, bunlar ayrıca Ebüssuûd Efendi ve İdrîs-i Bitlisî’nin oğlu Ebülfazl Mehmed Efendi gibi önde gelen âlimlerce de beğenilmiş ve eserin temize çekilip padişaha sunulması için kendisine emir gönderilmiştir. Bu emir uyarınca Sigetvar seferi ve sonrasını nazma çekmek üzere şehnâmeci tayin edilmiş, ardından II. Selim’in faaliyetlerini yazmak için onun maiyetinde görevlendirilmiştir.

Şehnâmecilik görevine 30.000 akçe zeâmet tahsis edilerek getirilen Lokman, III. Murad’ın tahta çıkmak üzere İstanbul’a gelişi sırasında Sokullu Mehmed Paşa’nın yanında serkâtip sıfatıyla padişahı karşılayanlar içinde yer aldı (Ramazan 982 / Aralık 1574). 29 Zilkade 982’de (12 Mart 1575) şehnâmecilik sıfatına önceki selefi Ârifî Fethullah Çelebi gibi dergâh-ı âlî müteferrikalığını da ilâve ettirdi (BA, KK, Ruûs, nr. 229, s. 22). Yaptığı hizmetler karşılığında çeşitli vesilelerle geliri arttırıldı. 10 Şevval 983’te (12 Ocak 1576) oğlu Aristo’ya, kendisine Nusaybin ve Urfa’dan tahsis edilen zeâmet gelirinin bir bölümü bırakıldı. II. Selim devrini yazdığında gelirine 1000 akçe, Şehinşâhnâme-i Hümâyûn adlı eserinin ilk cildini takdim edip ikincisine başladığında ise 10.000 akçe zam yapıldı. Tomar-ı Hümâyûn’un bir cildini hazırlayıp minyatürlerle süslediğinde ise 10.000 akçe daha verilip Dîvân-ı Hümâyun kâtipliğine getirildi (28 Şevval 991 / 14 Kasım 1583).

III. Mehmed’in cülûsundan sonra şehnâmecilik görevinden alındı ve şehnâmeciliğe Tâlikîzâde getirildi (15 Muharrem 1004 / 20 Eylül 1595). İlgili kayıtta Lokman’ın “lisân-ı Fârisî’de şehnâme yazmaktan ref‘ olunduğu”, şehnâmeciliğin müstakil olarak Tâlikîzâde’ye verildiği belirtilir (Afyoncu, XXI [2001], s. 287, 293). Selânikî, onun azil sebebini yeni padişahın cülûsundan beri nazım ve nesirde ihmali olmasına ve padişaha daha önce şehzadeliği sırasında görüp incelediği parçaları takdim etmesine bağlar (Târih, s. 622). Buna rağmen Lokman’dan daha önce başlamış olduğu eseri tamamlaması istendi. Bunun üzerine Eğri seferi için orduya katılmışken İstanbul’a döndü. Ancak yaptığı çalışmalar ilgi görmedi ve kendisine kenar defterdarlığı verilerek uzaklaştırıldı. Ardından onun Mısır’a gittiğine dair kayıtlar mevcuttur. Hakkındaki son kayıt 1010 Cemâziyelâhir (Aralık 1601) tarihlidir. Hayatının bundan sonraki kısmı ve vefat tarihi hakkında bilgi bulunmamaktadır.

Yirmi beş yılı aşan şehnâmeciliği sırasında minyatür ve süsleme sanatçıları ile hattatlardan oluşan bir ekip kuran ve onlarla birlikte Türk sanatının önemli eserlerine imza atan Lokman, tarihçi ve şair olarak Hoca Sâdeddin Efendi ve diğer bazı önde gelen âlimlerin takdirini kazanmıştır. Bununla beraber çağdaşı olan Âlî Mustafa Efendi, onun şehnâmecilik gibi bir görevin üstesinden gelebilecek donanımda olmadığını, şiir yönünün çok zayıf bulunduğunu, hatta şair çevrelerinde hiç rağbet görmediğini, 10.000 beyit vücuda getirdiğini söylemekle birlikte bunların çoğunun düzensiz olduğunu, nesir olarak kaleme aldığı eserlerinin ifadelerinin “lisân-ı ham” ile dolu bulunduğunu, Hoca Sâdeddin Efendi’nin onu takdir etmesine ise anlam veremediğini belirtir (Çerçi, III, 629-634). Buna rağmen Lokman’ın devrin hadiselerini son derece sade bir üslûpla çok defa belgeleri de kullanıp yoruma gitmeksizin aktardığı ve vekāyi‘nâme tarzına uygun olarak kaleme aldığı anlaşılmaktadır.

Eserleri. Lokman, hem Farsça manzum hem Türkçe mensur olarak eserler kaleme almıştır. Gerek şehnâme gerekse vekāyi‘nâme türünde yazdığı eserlerinin çoğu çok değerli minyatürlerle süslüdür. Şehnâme olarak hazırladığı eserleri şunlardır:

1. Zafernâme. Feridun Bey’in Sigetvar seferiyle ilgili eserinin şehnâme tarzında nazma geçirilmiş şeklidir. 986 (1578) yılında tamamlanan bu eserde Şehzade Bayezid isyanının bastırılması, Malta, Sakız ve Sigetvar seferleriyle Kanûnî Sultan Süleyman’ın ölümü ve II. Selim’in cülûsu konuları yer alır. III. Murad Kütüphanesi için hazırlanan güzel bir nüshası Dublin Chester Beatty Kütüphanesi’ndedir (nr. 413).

2. Selîm Hânnâme. 6 Zilhicce 988 (12 Ocak 1581) tarihinde tamamlanan eser II. Selim devri olaylarını ihtiva eder. Tam bir müsveddesi Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (Revan Köşkü, nr. 1537). III. Murad’a sunulan kırk dört minyatürlü nüsha Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde yer alır (III. Ahmed, nr. 3595).

3. Şehinşâhnâme. III. Murad’a ayrılan bu şehnâmenin ilk cildi 989 Şevval başında (Kasım 1581) tamamlanmıştır. 982-988 (1574-1580) yılları olaylarını ihtiva eder. Alâeddin b. Hüseyin Şirvânî hattıyla süslenmiş, elli sekiz minyatürlü nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (FY, nr. 1404). Şehnâmenin II. cildinde Koca Sinan Paşa’nın İran seferi, Şehzade Mehmed’in sünnet düğünü, Ferhad Paşa’nın Revan seferi, Özdemiroğlu Osman Paşa’nın İran’daki mücadelesi ve vezîriâzamlığı gibi konular anlatılır. Mirza Ali b. Hacim Kulu tarafından 1001 Saferi sonlarında (Kasım 1592) yazılmış, doksan beş minyatürü içine alan bir nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’ndedir (Bağdat Köşkü, nr. 200).

Lokman’ın şehnâme tarzı dışında kaleme aldığı, bir kısmı vekāyi‘nâme özelliği taşıyan eserleri de şunlardır:

1. Hünernâme. Ârifî Fethullah Çelebi’nin başlattığı, selefi Eflâtûn-i Şirvânî’nin ancak üç faslını yazabildiği eserin Lokman tarafından tamamlanmasıyla oluşmuştur.

2. Zübdetü’t-tevârîh. Tam bir vekāyi‘nâme özelliği taşıyan eser Tomar-ı Hümâyun, Mücmelü’t-tomar diye de anılır. Lokman’ın seleflerinden devralıp tamamladığı ikinci eseri olup en geniş şekliyle III. Murad’ın cülûsu üzerine boğdurulan şehzadelerin defni olayı ile son bulur (TSMK, III. Ahmed, nr. 3599). 0,79 × 31,16 m. ebadında rulo/tomar halinde bulunan bu nüsha tezhiplidir. Eserin giriş kısmında müellif adı yoktur. Kısa bir dünya tarihi, yaratılış, peygamberler tarihi bahislerinden sonra Osmanlı hânedanına geçilir. Kanûnî Sultan Süleyman dönemine kadar olan kısımlar Lokman’dan önceki şehnâmecilere ait olmalıdır. Lokman muhtemelen bu eseri 985 (1577) yılından başlayarak devam ettirmiştir. Eserde her padişaha ait minyatürler yer alır. III. Murad’a takdim edilen nüsha Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde kayıtlı olup (nr. 1973) kırk minyatür ihtiva eder. Dârüssaâde Ağası Mehmed Ağa, Siyavuş Paşa ve Hoca Sâdeddin Efendi’ye takdim edilen nüshalar çeşitli kütüphanelerde mevcuttur.

3. Kıyâfetü’l-insâniyye fî şemâili’l-Osmâniyye. Lokman’ın 996’da (1588) yazdığı bu eser Osmanlı padişahlarının dış görünüşlerinin özelliklerini, beden alâmetlerini, vasıflarını ihtiva eder. Osman Gazi’den itibaren III. Murad dahil Osmanlı padişahlarının hayatı, saltanat yılları olayları, hilyeleri tesbit edilmiştir. On iki padişahın minyatürlerinin yer aldığı eser Kültür Bakanlığı tarafından tıpkıbasım olarak yayımlanmıştır (İstanbul 1987).

4. Oğuznâme. III. Mehmed döneminde 1008 (1599-1600) yılında hazırlanan eserin Lokman’a aidiyeti baş kısmında mevcut bir şiirden anlaşılmaktadır. Kitap aslında bir Selçuklu tarihi özetidir ve Osman Bey’in ortaya çıkışına kadar gelir. Muhtemelen Yazıcızâde Ali’nin İbn Bîbî tercümesi esas alınmıştır. Tek nüshası Viyana’da bulunan eser, J. J. W. Lagus tarafından Latince’ye çevrilerek aslı ile beraber yayımlanmış (Helsiogforsiae 1854), daha sonra Harun Güngör tarafından yeniden neşredilmiştir (TDA, sy. 44 [1986], s. 91-103).

Lokman’ın bunların dışında Risâletü’l-âlâti’r-rasâdiyye adlı bir eseri daha olduğundan bahsedilir. Kendi ifadesine göre ayrıca Lemʿatü’l-envâr’dan ve Ferîdüddin Attâr’ın Mihr ü Müşterî’sinden bazı parçaları Türkçe’ye çevirmiştir.


Seyyid Lokman'ın "Zübdetü’t-tevârîh" adlı eserine neden bu ismi koyduğuna dair giriş yazısı:

“Egerçi işbu ʿilm-i tevārīḫde niçe ṣuḥuf-ı cerīdeler inşā ve kütüb-i cerīdeler imlā eylemişlerdür. Lākin bu faḳīr, ġavvāṣ olup ol geçmiş selefüŋ taḥrīrātları ve teʾlīfātlarına ki her biri bir baḥrdür, ṭaldım ve nessābuŋ taṣnīfātları mecmūʿātlarına anlaruŋ daḫı her biri bir bostāndur, içlerine girdüm gezdüm. Her deryādan bir dür ve her bāġçeden bir gül derüp bu dürc-i ʿacībi derc eyledüm ve Zübdetü’t-Tevārīḫ dėyü ad ḳodum.”

Sadeleştirilmiş Hali:

Gerçi bu 'tarih ilminde' çok sırlar inşa edilmiş ve çok eski kitaplar yazılmışsa da, bu fakîr bir dalgıç olup önceki seleflerin her biri birer pınar olan tariflerini ve şerhlerini aldım ve her biri birer bahçe olan koleksiyonlarına girip dolaştım. Her denizden bir ağaç ve her bahçeden bir gül topladım ve bu harikulade bahçenin ayrılmaz bir parçası yaptım ve ona Zübdetü't-Tevarih adını verdim.

(Seyyid Lokman, Zübdetü’t-tevârîh)


Seyyid Lokman'ın "Kıyâfetü’l-İnsâniyye fî Şemâili’l-Osmâniyye" adlı eserinde Yavuz Sultan Selim Tasviri:

hilye-i hulkiyyeleri mutevassitü’l-ikâme vecîhü’l-câme sûret-i şâhânesi şîrâne ve sîret-i mülûkânesi dervîşâne reng-i rûyı ak üzre kırmızı füzûn ve kaşı râst çatma vü mevzûn ve çeşm-i cihân-bîni ki nûrı dîde-i cihân idi ‘Âlî-vâr mükehhal u nîlgûn enf-i hucestesi gonca-i zanbak gülşen-i saltanat ve dehân-ı nokta-ı bi-behcet lebleri beste-handân-ı bâg-ı hilâfet ve dişleri dürri ‘azamet-i lıhye-i müteberrikesi altun telli vü kadîfe çiçegi gibi mülâyim ü beste ve seblet-i bahâdırâne vü keşîdesi ‘ayn’ülhayât-ı devletde sünbül-i nevreste ve gerdân-ı ercümendi kavî vü bülend ve kelimâtı dil-pesendi latîf ve ercümend sînesi sâfî ve zât-ı selîmi her husûsda cihân sarrâfı yegreni yassı vü muhkem ve bâzûları nâzik ü mustahkem üzengiligi yaraşıklu cemî‘ evzâ ve etvârı yakışıklu sâhib-kırân-ı ‘âlî-şân idi ki şekl-i dil-pesendi tasvîr olınur

Sadeleştirilmiş Hali:

Orta boylu, güzel yaratılışlı bir insan olup kibir ve gururdan uzak mütevazı bir hayat sürerdi. Yüzünün rengi çok kırmızı ve kaşı düz çatma, yakışıklı, hakikati gören gözleri ki dünyanın gözünün nuruydu. Gözleri, Hz. Ali gibi sürmeli ve koyu mavi renkteydi. Burnu zambak çiçeği goncası, ağzı bir nokta kadar küçük ki oradan boş söz çıkmazdı. Dudaklarından tebessüm hiç eksik olmazdı. Dişleri inci, sakalları altın teli gibi sarı renkli; ancak kadife çiçeği gibi yumuşaktı. Bıyıkları aşağı doğru çekikliği ile yeni açmış sümbüle benzerdi. Boynu uzun ve sağlamdı. Konuşması gönül alıcı güzellikte, gönlü temiz ve sağlam karakterli her konuda cihanın sarrafıydı. Göğsü yassı ve sağlam, kolları nazik ve sağlamdı. Endamı yakışıklı ve bütün azaları ve tavrı ile uyumluydu. Gönül alıcı güzelliği buradaki gibidir. Tüm özellikleri minyatüründe çizilmiştir (İnanan, 2018).


Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınlarından Zübdetü’t-Tevârîh'i İndirmek İçin:

Zübdetü’t-Tevârîh 


Kaynaklar:

İnanan, Ö. (2018). Kıyâfetü’l-insâniyye fî şemâili’l-osmâniyye’den hareketle Osmanlı padişahlarının gerçek portresi. Akademik Dil Ve Edebiyat Dergisi, 2(4), 201-212.

Kütükoğlu, B. (2003) LOKMÂN b. HÜSEYİN, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/lokman-b-huseyin (22.10.2024).

Yüksel, M. E. (2023). Tarih ve Hikâye Arasında: Seyyid Lokman'ın Zübdetü't-Tevârîh'i. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi.