Dimitri Kantemiroğlu
Tarihçi, Yazar, Müzik Uzmanı

Osmanlı ve Avrupa tarihine önemli katkılar yapan bir tarihçi, müzikolog ve Eflak-Boğdan Prensi'dir. "Osmanlı İmparatorluğu’nun Yükseliş ve Çöküş Tarihi" adlı eseriyle tanınır.

Son araştırmalara göre 26 Ekim 1673 tarihinde Vaslui ilinin şimdi kendi adıyla anılan Silişteni köyünde doğdu (Gorovei, s. 489 vd.). Boğdan Voyvodası Constantin Kantemir’in oğludur. Buradaki köylüler arasında çok rastlanan Timircan (Timirkan) adı zamanla Cantemir’e (Kantemir) dönüşmüştür. Bu lakabın atalarından birine Tatarlar tarafından verildiği rivayet edilir. Mütevazi bir köylü ailesinden gelen babası Constantin bir süre at yetiştiriciliği yaptı, daha sonra Lehistan’a geçti ve on yedi yıl burada ücretli asker olarak çalıştı. Kuzey savaşında gösterdiği gayret sayesinde yüzbaşılığa kadar yükseldi. Bir süre Eflak Voyvodası Grigore Ghica’nın çavuşluk hizmetinde bulundu; 1685’te Boğdan boyarları tarafından Boğdan voyvodalığına seçildi. Küçük oğlu Dimitrie’yi çok iyi yetiştiren Constantin, rahip Yeremiye Kakavelas’ı getirterek ondan Latince ve Yunanca öğrenmesini sağladı, ayrıca edebiyat ve felsefe dersleri aldırdı.

Dimitrie 1688 yılında İstanbul’a gitti ve 1691’e kadar orada kaldı. İki yıl sonra babasının ölümü üzerine boyarlar tarafından voyvoda seçildi. Onun bu ilk voyvodalığı sadece üç hafta sürdü (Mart-Nisan 1693). Zira büyük servete ve etkiye sahip olan Eflak Voyvodası Constantin Brâncoveanu damadı Constantin Duka’yı Boğdan’ın başına getirtmişti. Bu durum karşısında Kantemir İstanbul’a döndü ve 1710 yılına kadar burada yaşadı. Bu süre içerisinde tahsilini sürdüren Dimitrie hem Rum Ortodoks Patrikhânesi’ne hem de Enderun’a devam etti. Hocalarından felsefeci ve coğrafyacı Artalı Meletius, müneccim ve Arapça öğretmeni Nefioğlu, matematikçi ve Türkçe muallimi Sâdî Efendi (Yanyalı Esad Efendi), mûsiki öğretmeni Kemanî Ahmed’in adları bilinmektedir. Türkçe’den başka Arapça, Farsça, Fransızca ve İtalyanca, 1711’den sonra da eski Slavca ve Rusça öğrendi. Bu arada Batılı elçilerle ve özellikle Rus sefiri P. A. Tolstoy ile dostluk ilişkileri kurdu.

İstanbul’da Fener’de Fethiye Camii civarında bulunan Boğdan Sarayı’na, 1693’ten itibaren Ortaköy’deki yalısına ve nihayet 1700 yılından sonra kendisinin yaptırdığı Sancaktar Yokuşu Sarayı’na (Eminönü) birçok dostu gelirdi. Çok iyi tanbur çalan, hatta bu çalgıyı daha iyi hale getiren Dimitrie evinde ziyafetler verir ve sohbetler düzenlerdi. Çağdaşı ve yakını Ion Nekulçe’ye göre Avrupa müziğinden ziyade Türk mûsikisini seviyordu. Misafirleri arasında Kırım hanının kapı kethüdâsı Davul İsmâil Efendi, bunun yardımcısı olup Kantemir’den müzik dersleri alan Hazinedar Latif Çelebi, Kara Mustafa Paşa’nın sadrazamlığı zamanında hazinedar olan İbrâhim Paşa, Defterdar Firârî Hasan Paşa, Râmi Mehmed Paşa gibi devlet ricâli de vardı. Ünlü minyatürcü Levnî de dostlarındandı. Dimitrie sanat eserleri toplar, resim yapar ve mimarlıkla da ilgilenirdi. 1711 yılından sonra sığındığı Rusya’da yapılan bazı kiliselerin planlarını kendisi çizmiştir.

Kantemiroğlu’nun gelirleri, iki defa Boğdan voyvodalığı yapan ağabeyi Antioh Kantemir’in tahsisatından, sekiz yıl Boğdan voyvodası olan babasından kalan mirastan, kısa da olsa kendi voyvodalığı zamanında edindiği mal varlığından ve nihayet eski Eflak voyvodası Şerban Kantakuzeno’nun kızı Kasandra ile 1699’da evlenmesinden gelen çeyizden oluşmaktaydı. Bunların dışında voyvoda oğlu, voyvoda kardeşi ve eski bir voyvoda olarak Bâbıâli’den “müşâherehor” sıfatıyla bir miktar para alması da söz konusuydu. 1697’de Boğdan birlikleriyle Osmanlı saflarında Zenta savaşına katılan Kantemiroğlu, 1710’da Ruslar’la başlayan savaş sırasında Kırım Hanı Devlet Giray’ın telkiniyle Boğdan voyvodalığına getirildi (25 Kasım 1710). Nekulçe’ye göre bu tayinde Kantemir’in samimi dostu olan hanın kapı kethüdâsı ve hazinedarbaşısı Davul İsmâil’in önemli rolü olmuştur. Tayin öncesinde sadrazama bir miktar rüşvet de vermişti (Silâhdar, II/2, s. 267).

Boğdan voyvodalığı sırasında Osmanlı Devleti’nin zayıflayıp çökmekte olduğu kanaatiyle Rusya tarafına geçen Kantemir’in bu hareketi Boğdan için çok zararlı oldu; savaş esnasında pek çok Boğdanlı öldürüldü ve ülke Kırım kuvvetleri tarafından yağmalandı. Bundan sonra yerli voyvodalara güvenmeyen Osmanlı hükümeti, yüzyılı aşkın süre boyunca (1711-1821) voyvodaları doğrudan İstanbul’dan Dîvân-ı Hümâyun’un eski tercümanları olan Fenerli Rumlar’dan tayin etmiştir.

Dimitrie Kantemir ile Çar I. Petro arasındaki gizli görüşmeler 1711 Ocağında başladı. Hatta bir rivayete göre Kantemir, İstanbul’a müracaat ederek Ruslar’ın ne düşündüklerini anlayabilmek için çarla münasebet kurma hususunda izin almış, Osmanlı hükümeti de ona güvenerek kendisine tam bir serbestiyet vermişti (Kurat, I, 331). Bazıları dışında boyarların çoğu Kantemir’in hareketini desteklemiştir.

Petro ile Kantemir arasında varılan anlaşmanın metni, esası Kantemir tarafından hazırlanmış ve Nisan 1711’de Lutsk’ta (Polonya) çar tarafından Boğdan voyvodasına verilmiş bir “gramota” (diploma) şeklindeydi (a.g.e., I, 331-336). Buna göre Boğdan voyvodası, boyarlar ve bütün tebaası çarın himayesi altında bulunacak, beyliğin arazisi eski âdet gereğince prensin hâkimiyetinde kalacak, beylik hakkı Dimitrie Kantemir ailesinin uhdesinden alınmayacak, çara hizmet uğruna prensin İstanbul’da feda ettiği köşk ve mâlikânelere bedel olarak kendisine Moskova’da bunların karşılığı verilecekti. Nekulçe’ye göre savaş Rusya için başarısızlıkla sonuçlanırsa Kantemir’in çardan alacağı tazminat üzerinde gizli bir anlaşma da yapılmıştı. Buna karşılık Petro da bazı şartlar ileri sürüp bunları anlaşmaya ekletmişti. Bu hükümlere göre, Kantemir soyundan olup Şark kilisesinden ayrılan veya ihanet eden olursa veraset hakkı muteber tutulmayacak, Boğdan Beyliği’ndeki kaleler, şehirler ve diğer müstahkem mevkiler gerektiğinde çarın askerleri tarafından işgal edilecekti. Çok geçmeden Rus orduları önce Lehistan’a, ardından Boğdan sınırı olan Dinyester nehrini geçerek Boğdan topraklarına girdiler. Bu hadise üzerine Kantemiroğlu Yaş’ta bulunan Türk kumandanına, Türk sultanına ihanet edenin sadece kendisi değil bütün Boğdan halkı olduğunu söylemiştir (a.g.e., I, 368). Boğdan halkına hitaben neşrettiği beyannâmede bu hareketinin sebebini, Türkler’in Boğdan halkına zulmettiğini ve aşırı vergiler yüzünden halkın ezildiğini söyleyerek açıklamak isteyen Kantemiroğlu (a.g.e., I, 376) çara erzakla birlikte 10.000 kişilik ordu yardımı vaadinde bulunmuştu.

1711 Temmuzunda Ruslar’ın Prut nehri kıyısında kuşatma altına alınması ve hemen ardından kesin mağlûbiyetlerini gösteren bir antlaşmanın imzalanması Kantemiroğlu’nu zor durumda bıraktı. Barış görüşmeleri sırasında Osmanlı delegeleri onun kendilerine teslim edilmesini istedilerse de Rus başdelegesinin Kantemiroğlu’nun kayıp olduğunu söylemesi üzerine bu talepten vazgeçtiler. Hatta sadrazamın, “İki devletin bir gâvur için çekişmesi değmez” dediği rivayet edilir. Bu arada Kantemiroğlu erzak arabalarından birine gizlice bindirilerek Türk hatlarından geçirilmiş, yanında birkaç kişiyle Yaş’a gidip kendi hazinelerini arabalara yükletmiş, eşini ve çocuklarını alarak tekrar Rus kıtalarına katılmıştı. Onunla birlikte Nekulçe başta olmak üzere 448 boyar ve ahaliden 4000 kadar Boğdanlı da Rusya’ya gitmişti.

Çar I. Petro, Petro Lutsk’taki taahhütlerini yerine getirerek Kantemir’e önce Harkov ülkesini verdi. Fakat bu topraklar Kırım’a çok yakın olduğundan daha sonra onu Moskova’ya getirtti. Kendisine bu civarda 15.000 nüfuslu bir köy bağışlayarak yılda 6000 ruble (20 kese kadar) maaş bağladı, ayrıca Moskova’da iki konak hediye etti (Neculce, I, 111). Eşi Kasandra’nın ölümünün ardından bir ara rahatsızlanan Kantemiroğlu altı yıl sonra 1719’da ikinci evliliğini yaptı. Bundan üç yıl sonra da Çar Petro’nun Doğu işlerinde başuzmanı, propagandacısı ve istihbarat uzmanı olarak Kafkasya seferine çıktı. Dağıstan’ın Derbend şehrine gitti, Eylül 1722’de Astarhan’a uğradı. Ancak burada hastalığı nüksedince Moskova’ya döndü, 21 Ağustos 1723’te burada öldü.

Eserleri. Hayli maceralı bir hayat yaşayan ve ömrü siyasî çalkantılar içerisinde geçen Kantemiroğlu daha çok bir ilim ve kültür adamı olarak tanınır (bu şöhreti sayesinde Berlin Akademisi’ne üye seçilmiştir). İstanbul’da bulunduğu yıllarda edebiyata ve tarihe dair kitaplar kaleme almış, mûsikiyle ilgili önemli eserler vücuda getirmiştir. Eserlerinde Batı kültüründen de yararlanarak bir sentez yapmaya çalışmış, bu karma kültür onun kıyafetlerine bile yansımıştır. Başlıca eserleri şunlardır:

1. Divanul sau gâlceava Inteleptului cu lumea (Divan veya bilgenin âlemle tartışması; Yaş 1698). Romence olarak İstanbul’da kaleme aldığı bu eserinde müellif insanın hayvanî arzulardan temizlenmesi gerektiğini vurgular. Eser, kullanılan yeni felsefe terimleriyle Romen dilinin zenginleşmesine ve modernleşmesine katkıda bulunmuştur.

2. Historia incrementorum atque decrementorum Aulae Othomanicae (Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselişi ve çöküşü tarihi). 1710’dan önce İstanbul’da yazılmaya başlanan ve Rusya’da 1717’de tamamlanan eser Latince olup ilk defa oğlu Antioh Kantemir tarafından İngilizce olarak 1734’te Londra’da bastırılmıştır. İkinci baskısı 1756’da yine Londra’da yapılan eser Fransızca (Paris 1743) ve Almanca’ya da (Hamburg 1745) tercüme edilmiştir. Kitabın Latince yazma nüshası Virgil Cândea tarafından Harvard Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunarak yayımlanmıştır (Bucureşti 1999). Kantemiroğlu kitabına bu adı, Osmanlı Devleti’nin Viyana bozgunundan sonra artık çöküş dönemine girdiği kanaatiyle vermiştir. Hammer’in Osmanlı Tarihi’ne kadar eser, Paul Rycaut’un eseriyle birlikte Osmanlı Devleti hakkında Avrupa’da en çok okunan kitap olmuştur. Kantemiroğlu bu eserinde siyasî olayların yanında ekonomik ve kültürel değerlendirmeler de yapmıştır. Kaynakları arasında Osmanlı kronikleri başta gelir. Kitabın en değerli kısmı dipnotlarıdır. Burada yazar Osmanlı medeniyeti hakkında şahidi olduğu konuları izah eder ve düşüncelerini açıklar. Müstakil bir Osmanlı tarihi olarak padişahlara göre kaleme alınan eser 1876’da Romence’ye çevrilmiş, Romence metninden Türkçe’ye de tercüme edilmiştir (Osmanlı İmparatorluğunun Yükseliş ve Çöküş Tarihi, trc. Özdemir Çobanoğlu, I-III, Ankara 1979-1980; İstanbul 1999). Kantemiroğlu ayrıca Osmanlı Devleti’nin müessese ve idarî sistemine dair De Statu politico Aulae Othomanicae adıyla bir eser kaleme almış, ancak bunun nüshası 1722’deki Kafkas seferi sırasında denize düşüp kaybolmuştur.

3. Kniga sistima ili sostoyaniye muhammedanskiya religii. Rusça olarak 1722’de Petersburg’da yayımlanan eser İslâm dini ve bu dinin hoşgörüsü hakkında olup Türk-İslâm hüsn-i hattı, hıristiyan keşişlere nisbetle dervişlerin üstünlüğü, zorla müslüman olmanın yasaklanmış olması ve Kur’an’ın eşsiz dil güzelliği gibi konuları da içermektedir. Ancak eser yayımlanırken Rus Ortodoks patrikliğince sansüre tâbi tutulmuştur. Kitap 1987’de Romence’ye çevrilmiştir.

4. Vita Constantini Cantemyrii (Bucureşti 1973). Babasının hayatını konu alan bir eserdir.

5. Historia Moldo-Vlachica. Berlin Akademisi tarafından istenen bu eseri daha sonra genişleterek Romence Hronicul vechimii Romano-Moldo-Vlahilor (Romen-Moldova-Eflak halkının eski tarihi) adıyla yeniden kaleme almıştır (Bucureşti 1901, 1983). 1717-1723 yılları arasında yazılan kitabın sadece I. cildi tamamlanabilmiştir. Burada Romen halkının ve dilinin oluşumu, Romenler’in dil ve âdetlerinin ortaklığı üzerinde durulmuş, bunların tamamen Romalılar’a dayandığı ileri sürülmüştür. Ancak eski yerli halk olan Daçyalılar’ı ihmal eden bu Roma teorisi daha sonra eleştirilmiştir.

6. Istoria Ieroglifică (Bucureşti 1973). Bir roman niteliğindeki eserde kuşların dünyasına uyarlanarak Boğdan ve Eflak aristokrasisinin hikâyesi anlatılır, bunların Osmanlı Devleti ile olan münasebetleri tasvir edilir.

7. Descriptio Moldavia. Yine Berlin Akademisi tarafından istenen eser Boğdan’ın coğrafyası, tarihi, dili, müesseseleri ve halk âdetlerini ihtiva etmektedir. Ayrıca Osmanlı-Boğdan ilişkileri ilk defa olarak burada etraflıca tasvir edilmektedir (son baskısı, Bükreş 1973).

8. Kitâbü İlmi’l-mûsikî alâ vechi’l-hurûfât (aş.bk.).