En önemli eseri, dünyanın kuruluşundan IV. Mehmed saltanatına kadar olan dönemi ele alan "Câmiü'd-Düvel"dir. Bu eser, 18. yüzyıl başlarında Lale Devri padişahı III. Ahmed tarafından kurulan ve şair Nedim'in başkanlık ettiği bir heyet tarafından Türkçeye çevrilmiştir.
Müneccimbaşı Ahmed Dede Efendi (1631-1702), Osmanlı Dönemi'nde yaşamış önemli bir tarihçi, müneccimbaşı ve âlimdir. Aslen Konya Ereğli'li olup Selânik'te doğmuş ve küçük yaşta ilme olan ilgisi sebebiyle Mevlevî tarikatına intisap etmiştir. Fıkıh, tefsir, mantık, felsefe, tıp, astronomi ve matematik gibi alanlarda derinlemesine eğitim almış ve Osmanlı sarayında IV. Mehmed döneminde müneccimbaşılık görevine getirilmiştir.
Ahmed Dede Efendi, Osmanlı tarih yazıcılığında nakilcilikten sıyrılıp tenkitçi tarihçiliğe yönelmiş ilk tarihçilerden biri olarak kabul edilir. En ünlü eseri, Arapça olarak kaleme aldığı Câmi’u’d-düvel isimli genel tarih kitabıdır. Bu eser, yaratılıştan 1670 yılına kadar yaşanan olayları kapsamakta ve Osmanlı tarihinin yanı sıra diğer büyük devletler ve medeniyetler hakkında değerli bilgiler sunmaktadır. Câmi’u’d-düvel, Osmanlı tarih yazımında önemli bir kaynak olup, çeşitli dillerde tercüme edilerek basılmıştır.
IV. Mehmed'in tahttan indirilmesinin ardından Kahire'ye giden Ahmed Dede Efendi, Mekke ve Medine'de uzun yıllar kalmış ve burada âlimlik ve Mevlevî tekkesi şeyhliyi görevlerinde bulunmuştur. 1702 yılında Mekke'de vefat etmiş ve Cennetül-Muallâ Mezarlığı'na defnedilmiştir.
Eserleri:
Câmi’u’d-düvel (Umumi tarih kitabı)
Letâifnâme (Ubeyd-i Zâkânî'nin Dilgüşâ isimli eserinin tercümesi)
Ğâyetü’l-beyân fî dekaikı ilmi’l-beyân (Beyân ilmine dair)
Vesîlelü'l-vusûl ilâ ma’rifeti'l-hamli ve'l-mahmûl (Mantık ilmiyle ilgili risale)
Feyzü'l-harâm fî âdâbi'l-muṭâla’a (Tartışma usullerine dair eser)
Müneccimbaşı Ahmed Dede Efendi'nin tarih yazımındaki metodu, eleştirel bakış açısı ve kaynakları titizlikle değerlendirme yeteneği, onu Osmanlı tarih yazıcılığının önemli isimlerinden biri yapmıştır. Eserleri, Osmanlı ve İslam tarihi üzerine çalışanlar için bugün de değerli birer kaynak niteliğindedir.
Câmi’u’d-Düvel'de II. Selim Dönemi Don-Volga Kanal Girişimi:
“Bu sene tamamlanması kolay olmayan işe başlandı. Bu, Kefe Sancağı Valisi Çerkes Kasım Paşa Bâb-ı Âli’nin defterdarlığından sancağa çıktığındandı. Bâb-ı Âli’ye, Azak Denizi’ne dökülen Ten ile Harizm Denizi’ne dökülen İdil nehirlerinin arasında fazla bir mesafenin olmadığını, kazılıp, en az masrafla bir nehri diğer nehre isal edebileceğini, bunun faydasının çok olduğunu (söylemesinden). Bu şekilde, Karadeniz’den gemiler Azak denizine, oradan Tın (Don) nehrine ve oradan da İdil’e (Volga) ulaşır. Sonra İdil nehrinden gemilerle Harezm Denizi’ne ulaşmayı ve etrafında olan Şirvan, Harezm, Ceylan, Cürcan ve bunun dışında Acem diyarlarının büyük çoğunluğunu zapt etmek istersek, iki nehrin etrafı en kolay şekilde emir altına alınır. Vezir buna tamah etti ve o anda emir verdi. Hemen izin aldı ve bu hizmet de mezkûr Kasım Paşa’ya verildi. Oraya denizden ve karadan çok mühimmat ve asker gönderdi. Kırım Hânı Devlet Giray Hân’a bu hizmetin yerine getirilmesi için asker tayin etmesi emri varid oldu. (Devlet Giray Hân) Bir grup Tatar ile Kefe’de Kasım Paşa’ya katıldı. Bunun üzerine toplu halde, eski büyük şehirlerden olan Heşder Hân’a ulaşıncaya kadar gittiler. Şehir harabeydi ve binaların izleri dışında içinde birşey yoktu, orada konakladılar. Kazmaya başladılar. Tahminen mesafenin üçte biri kadar iş bittiğinde havada soğukluk ve asker arasında ihtilaf göründü. İşi bıraktılar ve serdara dönüş için kaba söz söylediler. Onları engellemeye gücü yetmedi. Kazma aleti ve ağır mühimmatı, dönüşten sonra düşman almasın diye, kazı ve kuyulara koyup üzerini toprakla kapattılar. Mühimmat, yiyecek ve sair levazımın bol olmasına rağmen, dönüşün ve işin bırakılma sebebi olarak Devlet Giray Hân’ın Tatar Hânları ile müşavere etmesi dediler. Ona, bu seli tamamen durdurma hususunda tedbirli olmasını işaret ettiler. Zira (bu selin) onlara zararı çok büyük. Bu durum, Osmanlıların onların ülkesini tamamiyle istilasına ve onların da (ülkelerinden) vazgeçmesine sebep olacaktır. Bunun üzerine Tatar Hân, kışın bastırmasından ve bu yörelerdeki şiddetinden, buna binaen soğuktan ağaçların parçalandığını, “ya diyara alışık olmayan o ruh sahibi nasıl olur”, diye bahsederek askerin kalblerine korku salmaya başladı. Bunun üzerine asker onun sözüne inandı, onu nasihata yorumladı, Serdar sözünü tamamlamadan ve sözüne iltifat etmeden döndüler. En uzun gündüzü yirmi saat olan mevziye ulaşmışlardı.”
(Hatice Arslan Sözüdoğru, Müneccimbaşı tarihi’nde ıı. Selim dönemi)
Kaynaklar:
Ağırakça, A. (2006). Müneccimbaşı, Ahmed Dede, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/muneccimbasi-ahmed-dede (01.10.2024).
Arslan Sözüdoğru, H. (2016). Müneccimbaşı tarihi’nde ıı. Selim dönemi, Tarih Okulu Dergisi (TOD), 9/27. 131-169.