En önemli eserlerinden biri, Osmanlı tarihini anlatan on iki ciltlik "Târih-i Cevdet" adlı çalışmasıdır. Bu eser, Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan 1826 yılına kadar olan dönemi kapsamaktadır.
Ahmet Cevdet Paşa, 26-27 Mart 1823’te Bulgaristan’ın Lofça kasabasında dünyaya geldi. Asıl adı Ahmed olup, İstanbul’daki tahsili sırasında şair Süleyman Fehîm Efendi’den "Cevdet" mahlasını aldı. Ailesi, Lofça eşrafından olup atalarının Kırklareli’nden buraya yerleştiği bilinmektedir. Genç yaşta Arapça eğitimi alarak başladığı öğrenim hayatı, Osmanlı ilmiye sınıfında hızla yükselmesini sağladı. İstanbul’a giderek devrin önemli âlimlerinden ders aldı ve medrese tahsilini tamamladı. Arapça ve Farsça dillerine hâkimiyetinin yanı sıra, Batı’ya duyduğu ilgi sayesinde Fransızca ve Bulgarca da öğrendi.
Ahmet Cevdet Paşa, 1844’te Premedi kazası kadılığı ile devlet hizmetine adım attı. İstanbul müderrisliğine tayin edilmesiyle birlikte eğitim alanında aktif görevler üstlendi. Meclis-i Maârif-i Umûmiyye üyeliği ve Dârülmuallimîn müdürlüğü görevleri sırasında Osmanlı eğitim sisteminin modernleşmesine büyük katkılarda bulundu. Bu dönemde Osmanlı grameri üzerine çalışarak Kavâid-i Osmâniyye adlı eserini yazdı.
1851’de Encümen-i Dâniş üyeliğine seçildi ve Osmanlı tarih yazıcılığının önemli eserlerinden biri olan Târîh-i Cevdet’i kaleme almaya başladı. 1855’te vak‘anüvislik görevine getirildi ve Osmanlı tarihinin sistematik olarak kayıt altına alınmasını sağladı. Tezâkir-i Cevdet adlı eseriyle Tanzimat dönemi Osmanlı yönetimine dair detaylı gözlemler sundu.
Cevdet Paşa, devlet teşkilatında çeşitli yüksek görevler üstlendi. Galata, Mekke ve İstanbul kadılıkları görevlerinin yanı sıra Bosna ve Kozan gibi bölgelerde reformlarıyla dikkat çekti. Özellikle Bosna’daki ıslahatları sayesinde eyaletin yönetiminde düzeni sağladı ve bölge halkının vergilendirilmesine ilişkin adaletli reformlar gerçekleştirdi.
Ahmet Cevdet Paşa, Osmanlı hukuk sisteminin modernleşmesinde kilit bir rol oynadı. Hukuk alanında Batı hukukunun doğrudan alınmasına karşı çıkarak, İslam hukukuna dayalı bir sistemin geliştirilmesini savundu. Bu doğrultuda, 1868’de Osmanlı Devleti’nin ilk temyiz mahkemesi olan Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliyye’nin kuruluşuna öncülük etti. Bu mahkemede hâkimlerin azledilemeyeceği yönündeki düzenlemeler, Osmanlı yargı sistemine getirilen en büyük reformlardan biri oldu.
Ancak, Ahmet Cevdet Paşa’nın hukuk alanındaki en önemli eseri Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyyedir. Hanefî fıkhına dayalı bu eser, İslam hukukunun modern kanun formatında kodifiye edilmesini sağladı. Mecelle’nin hazırlanması sırasında Batı kanunlarının birebir alınmasına karşı çıkmış, bunun yerine İslam hukukunu esas alan, ancak çağın ihtiyaçlarına uygun reformlar içeren bir sistem geliştirmiştir. Mecelle, Osmanlı Devleti’nden sonra birçok İslam ülkesinde de uygulanarak hukuk tarihine damgasını vurmuştur.
Cevdet Paşa, Osmanlı eğitim sisteminin çağdaşlaştırılmasında da önemli adımlar atmıştır. Maarif nâzırlığı döneminde eğitim müfredatının yenilenmesini sağlamış, ilkokuldan yükseköğretime kadar modern bir sistemin kurulmasına öncülük etmiştir. Nuruosmaniye Camii avlusunda modern usullere göre açılan "ibtidâiyye" ilkokulu, onun eğitim alanındaki reformlarının önemli bir örneğidir.
Ayrıca, Türkçenin bilim dili olarak geliştirilmesi gerektiğini savunarak bu alanda eserler kaleme almıştır. Türkçenin gramerini sistemleştiren ve öğretimini kolaylaştıran Kavâid-i Osmâniyye ve Kavâid-i Türkiyye gibi eserleri, dilde sadeleşme çabalarının temel taşlarından biri olmuştur.
Ahmet Cevdet Paşa, tarihçiliğiyle de Osmanlı bilim dünyasında önemli bir yer edinmiştir. Târîh-i Cevdet, Osmanlı’nın 1774-1826 arasındaki dönemini ele alan önemli bir tarih kitabıdır. Tarih yazımında İbn Haldûn’dan etkilenmiş ve olayların sadece kronolojik aktarımını yapmak yerine, sebep-sonuç ilişkisi çerçevesinde değerlendirmelerde bulunmuştur.
Osmanlı kurumlarının Batı kurumlarıyla karşılaştırılmasına önem veren Cevdet Paşa, Osmanlı modernleşmesini gelenek ve yeniliğin sentezi olarak görmüştür. Batı’nın bilim ve teknik alanındaki ilerlemelerinden faydalanılması gerektiğini savunurken, Osmanlı’nın İslami kimliğinin korunmasını vurgulamıştır. Ona göre Batılılaşma, Osmanlı toplumu için bir kimlik kaybı riskini barındırıyordu.
Milliyetçilik akımlarına karşı Osmanlıcılığı savunan Cevdet Paşa, Osmanlı Devleti’ni İslam milletlerinin bir arada yaşadığı bir yapı olarak görüyordu. Bu bağlamda, Avrupa’daki milliyetçilik hareketlerini bir tür “bulaşıcı hastalık” olarak nitelendirmiştir. Vatan kavramını dini bağlılıkla ilişkilendirmiş ve Osmanlı’nın gücünün hilafet ve saltanatın birleştirilmesinden kaynaklandığını ifade etmiştir.
Ahmet Cevdet Paşa, Osmanlı’nın çalkantılı dönemlerinde birçok defa farklı görevlere atanmış ve zaman zaman siyasî çekişmelerin hedefi olmuştur. Son yıllarını ilmî çalışmalarına ve ailesine ayıran Cevdet Paşa, 26 Mayıs 1895’te İstanbul’da Bebek’teki yalısında vefat etti. Fatih Sultan Mehmet Türbesi haziresine defnedildi.
Ahmet Cevdet Paşa, Osmanlı’nın son döneminde hukuk, tarih, eğitim ve devlet yönetimi alanlarında önemli reformlara imza atan çok yönlü bir isimdir. Mecelle, Târîh-i Cevdet, Kavâid-i Osmâniyye, Tezâkir ve Kısas-ı Enbiyâ gibi eserleri, Osmanlı hukuk ve tarih yazıcılığının temel taşları arasında yer alır.
Osmanlı Devleti’nin modernleşme sürecinde gelenek ve yeniliği sentezleme çabaları, günümüzde de önemli bir referans noktası olarak kabul edilmektedir. Onun düşünceleri ve eserleri, hem Osmanlı’nın son dönemini anlamada hem de İslam hukukunun modernleşme sürecini değerlendirmede kritik bir rol oynamaktadır.
Cevdet Paşa'nın Napolyon Hakkında Yazdıklarından Bir Bölüm:
“velhasıl Napolyon Avrupa haritasını istediği gibi bozup çizerdi. Bu cihetle kimsede emniyet kalmadı ve mertebe mütehakimâne ve mütecebrâne malûmât ve teâdiyâta düvel ve milel tahammül edemez ve böyle âdet-i tabiiyyet hariç ikbâl-i azîmeti artık dünya çekemez oldu. Vestfalya Kralı ve Napolyon biraderi olan Jerom efkâr-ı umûmiyyenin o mertebe heyecanını pek âlâ anlamış olduğundan o hengâmede Napolyon’a yazmış olduğu mektubunda buralara dair pek çok ihtarakât-ı akilâne ve nesayih-i hakimâne vermiş ise de Napolyon kulakları gurur ve gaflet ile kapanmış olduğundan biraderinin sözlerine asla havale-i sem’ ve itibar etmekten başka bir büyük ordu ile canib-i şimale gitmek ve az çok kendisine dayanabilecek Rusya devletini iyice ezip de dünyayı delirtmek isterdi”
(Ahmet Cevdet Paşa (1309). Tarih-i Cevdet C: IX, s. 168)
Sadeleştirilmiş Hali:
Özetle, Napolyon Avrupa’nın haritasını istediği gibi değiştiriyordu. Bu yüzden kimse kendini güvende hissetmiyordu. Onun despotça ve zorba tavırlarına devletler ve milletler daha fazla dayanamaz hâle gelmişti. Artık dünya, tabii sınırları ve dengeleri bozan bu büyük güç hırsını kaldıramıyordu. Vestfalya Kralı ve Napolyon’un kardeşi Jerom, halkın büyük bir huzursuzluk içinde olduğunu çok iyi anlamıştı. Bu yüzden Napolyon’a yazdığı mektupta akıllıca uyarılar ve öğütler vermişti. Ancak Napolyon, gurur ve gaflet içinde olduğundan kardeşinin sözlerine kulak asmadı. Aksine, büyük bir orduyla kuzeye yönelerek kendisine karşı koyabilecek tek güç olan Rusya’yı ezip dünyayı şaşkına çevirmek istiyordu.
Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi Tarafından Dijital Kaynak Olarak Yayımlanan 12 Ciltlik "Tarih-i Cevdet"e Ulaşmak ve Okumak İçin:
Kaynaklar:
Ahmet Cevdet Paşa (1309). Tarih-i Cevdet, (12 Cilt), Tertib-i Cedid, İkinci Tab’ı, Matbaa-yı Osmaniye, Dersaadet.
Halaçoğlu, Y. ve Aydın, M.A. (1993). Cevdet Paşa, TDV İslâm Ansiklopedisi, C: 7, https://islamansiklopedisi.org.tr/cevdet-pasa (06.11.2024).
Şimşek, K. (2014). Tarih-İ Cevdet’e Göre Napolyon. Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi(17), 85-93.